Bipolar (İki Uçlu) Bozukluk
İKİ UÇLU (BİPOLAR) BOZUKLUKLARI
İki Uçlu (Bipolar) I Bozukluğu: Manik ve Büyük Depresyon Dönemleriyle İlerleyen
İki Uçlu (Bipolar) II Bozukluğu: Hipomani ve Büyük (Majör) Depresyon Dönemleriyle İlerleyen
Siklotimik Bozukluk: Mani veya Depresyon Belirtilerini Tam Karşılamayan Hafif Belirtilerle İlerleyen
Bipolar bozukluklar üç farklı örüntüyle ortaya çıkarlar: Bir ya da birkaç mani dönemi ve majör depresyon yaşanmasıyla belirlenen Bipolar I Bozukluk, Bir ya da birkaç hipomani dönemi ve majör depresyon yaşanmasıyla belirlenen Bipolar II Bozukluk ve birkaç hipomani dönemini ve depresif belirtilerin egemen olduğu birkaç dönemi içeren siklotimi.
Mani Dönemi
Bu dönemin temel karakteristiği duygu durumunun ya yükselmesi ve yayılması ya da kolay uyarılabilir olmasıdır. Kendine güven duygusunun abartılı bir biçimde artması ya da bazen hezeyan niteliği gösterebilen büyüklük düşünceleri, uyku ihtiyacının azalması, hızlı konuşma, düşünce uçuşması, dikkatin kolay dağılması, amaca yönelik etkinliklerde artma, psikomotor ajitasyon, aşırı zevklere dalına ve bunların bazen can sıkıcı sonuçlar doğurabileceğini fark edememe sayılabilir.
Belirtiler genellikle kişinin iş yaşamında ve olağan sosyal ilişkilerinde ciddi sorunlar yaratabilecek niteliktedir. Duygu durumunun yükselmesi, öfori (euphoria) denilen abartılı iyimserlik ve neşelenme ile tanımlanır. Durum çoğu kez diğer insanları etkisine alırsa da kişiyi yakından tanıyanlar tarafından yadırganır. Duygu durumunun yayılması ise, diğer insanlarla ve çevredeki olaylarla, seçim yapmaksızın ve sonu gelmez bir biçimde iletişim kurma yönünde yaşanan bir dürtüyü tanımlar.
Duygu durumunun yükselmesi maninin temel karakteristiği olmakla birlikte, özellikle kişinin engellendiği durumlarda aşırı uyarılma ve ani kızmalar ön plana geçebilir. Mani döneminde kişi bilgi sahibi olmadığı konularda otoriteymişçesine konuşmalar yapabilir ya da önerilerde bulunabilir, yeteneği olmadığı halde roman yazmaya ya da müzik bestelemeye kalkışabilir, hiçbir pratik değeri olmayan bir icatta bulunabilir ve bunun ciddiye alınmasını talep edebilir. Büyüklük hezeyanlarının içeriğinde Tanrı ya da ünlü kişilerle özel yakınlık iddiaları olabilir.
Uykuya ihtiyaç azaldığı için herkesten erken ve enerjiyle uyanır. Daha ileri durumlarda gecelerce uyumayabilir, yine de yorgunluk hissetmez. Mani dönemindeki kişi yüksek sesle ve hızlı konuşur, konuşmasını kesmek mümkün olmaz. İçeriğine şaka, espri ve kelimelerle oynama egemendir. Bazen teatral tavırlar sergilenir, şarkılar söylenir. Aşırı uyarılma durumlarında ise konuşma içeriğini, eleştirel söylevler, düşmanca yorumlar ve öfkeli tiratlar oluşturur. Manide düşüncelerin uçuşması sık görülür.
Amaca yönelik etkinliklerin sayısındaki aşırı artış, sürekli planlar yapılmasını ve çeşitli etkinliklere katılımı da beraberinde getirir. Sosyal ilişkilerde canlanma olur, eski dostlukları yenileme çabalarına girişilir ya da insanlar gecenin olmadık saatlerinde aranırlar. Ancak bu çabaların insanları rahatsız ettiği ve onlar üzerinde egemenlik kurulmaya çalışıldığı fark edilmez. Temelsiz iyimserlik, üstünlük duyguları ve yargılamanın bozulması sonucu, aşırı alışveriş, hızlı araba sürme, saçma iş yatırımları ve değişik cinsel davranışlar görülebilir.
Tüm bu davranışlar dağınık oldukları kadar bazı tuhaflıkları da içerirler. Çarpıcı renkli garip giysiler, yarım yamalak yapılmış abartılı makyaj ya da yoldan geçenlere para dağıtma ya da önerilerde bulunma gibi olağandışı davranışlar görülebilir.
Hipomani
Belirtiler mani dönemiyle özdeş olmakla birlikte çok daha hafif seyreder ve hastane tedavisini gerektirmez, hezeyanlar görülmez. Bazı durumlarda mani dönemi öncesi kişilik yapısı hipomanik özellikler taşıyabilir. Böyle biri dıştan bakışta genellikle canlı, etkin, candan ve dostçadır. Ne var ki, yakından bir gözlemle, bu davranışların yüzeysel niteliği ve sayısız eylemlere sığınma çabasının altındaki doyumsuzluk kolayca fark edilebilir. Böyle bir kişi, dikkat toplama yerine eylemlere girişmeyi gerektiren işlerde başarılı olabilir. Genellikle çevresine iyi bir uyum sağlayabilirse de zaman zaman bu durumu sürdürmede güçlüklerle karşılaşabilir.
Yeğin ( Majör ) Depresyon Dönemi
Bu dönemin temel karakteristiği en az iki hafta süreyle yaşanan depresif duygu durumu ya da hemen hemen her şeye ilgisizlik ve bunlara eşlik eden yan belirtiler olarak tanımlanır. Belirtiler oldukça inatçıdır, günün büyük bir bölümünde ve hemen hemen her gün kişiye egemendirler. Yan belirtiler arasında, iştah bozulmaları, beden ağırlığında değişiklikler, uyku bozuklukları, psikomotor ajitasyon ya da yavaşlama, enerjinin azalması, değersizlik ve abartılı suçluluk duyguları, düşünme ve dikkat toplama güçlükleri, tekrar tekrar gelen ölüm ve intihar düşünceleri ya da girişimleri sayılabilir.
Depresif duygu durumu yaşamakta olan kişi yaşadıklarını genellikle çöküntü duygusu, hüzün, umutsuzluk ve yüreksizlik olarak tanımlar. Yüzü kederli, gözleri ve ağzı aşağı doğru sarkıktır. Bakışları boş, omuzları düşüktür. Bazı durumlarda ise kişi depresyonda olduğunu kabul etmez ve depresyonun varlığı başkalarının gözlemlerine dayanarak tanılanır.
İştah bozulmaları oldukça sıktır ve genellikle iştah azalması ya da daha ender olarak artması biçiminde görülür. Bu durumlara kilo kaybı ya da artışı eşlik eder. Uyku güçlükleri de oldukça sıktır; daha çok insomnia, bazen de hipersomnia biçiminde görülür. İnsomnia, uykuya dalmada güçlük, uyanıp tekrar uyuyamama ya da erken uyanma olarak yaşanabilir. Hipersomnia ise, alışılmıştan uzun süreler uyuma, gün boyunca uyuklama ya da gün ortasında uzun uykular biçiminde görülebilir.
Psikomotor ajitasyon, yerinde duramama, sürekli dolaşma, el ovuşturma, saçları, deriyi, giysileri ya da diğer objeleri ovma ya da çekiştirme biçiminde görülür. Psikomotor yavaşlama belirtileri arasında, konuşmanın ağırlaşması, cevaplardan önceki sürelerin uzaması, yumuşak ve tekdüze ses tonu, hareketlerde yavaşlama, konuşma içeriğinin fakirleşmesi ya da konuşmama sayılabilir. Genel enerji düzeyi düşer ve hareketsizliğe rağmen yorgunluk yaşanır. En basit işleri yapmak bile zor gelir ya da imkansızlaşır.
Değersizlik duyguları, kendini yetersiz hissetmekten, kişinin kendi değerine ilişkin gerçeğe hiç uymayan olumsuz inançlara kadar değişen tonlarda ortaya çıkabilir. Depresif kişi bundan ötürü önemsiz hatalarını bile abartır ve değersizliğini kanıtlayacak ipuçları arar. Geçmişte yaşanmış ya da yaşanmakta olan olaylara ilişkin abartılı bir suçluluk duygusu ve kendini sorumlu görme eğilimi yaşanır. Değersizlik ve suçluluk duygularının hezeyan niteliğine ulaştığı da olur. Dikkat toplayamama, düşünmede yavaşlık ve karar verme güçlüğü sık görülen belirtiler arasındadır. Ölümle ilgili düşünceler, kendisinin ve diğerlerinin ölümle huzura kavuşacakları inancı, intihar düşünceleri yada girişimleri görülebilir. Diğer yan belirtiler arasında, ağlamalar, anksiyete ve panik nöbetleri, hırçınlık, beden sağlığına ilişkin aşırı kaygılar ve obsesif düşünce takıntıları sayılabilir.
Eğer hezeyan ve sanrılar ilerlerse kendisinin ve dünyanın yok olacağına ilişkin nihilistik hezeyanlar, kanser ve benzeri hastalıklara yakalanmış olmaya ilişkin somatik hezeyanlar ya da fakir düşmüş olma hezeyanları da ortaya çıkabilir. Depresif bozukluklarda, hekimin yanı sıra hasta da depresyonuna bir açıklama getirme çabasındadır ve bu amaçla sürekli geçmişteki hatalarını bulmaya çalışır. Neden arama sürecine çoğu kez hastanın yakınları da katılır ve duruma çeşitli açıklamalar getirirler. Çoğu tahminden öteye gitmeyen ve bazen de imgelem ürünü olan bu açıklamalar gerçek nedenlerin anlaşılabilmesini daha da güçleştirir.
Depresif Dönem Nasıl Başlayabilir?
Depresif bozukluğun bir yakının ölümünü izlemesi oldukça sık görülür. Bunun yanı sıra, sevilen biri tarafından terk edilme, para ve varlık kaybı, emeklilik ya da saygın bir konumdan uzaklaştırılma gibi durumlar da görünür neden olarak depresyonu başlatabilir.
Yüksek bir konuma getirilme ya da kişinin saygınlığını artıran benzer durumlar da bazen bir depresyonun başlangıç noktasını oluşturabilir. Bu bir çelişki gibi görünebilirse de çoğu psikiyatrist, kişinin kendisini bu işi yürütecek yetenekte görmemesinin depresyonu başlatabildiği kanısındadır. Depresyonu başlatan etmenler konusunda literatürde yazılanlar oldukça ilgi çekicidir. Bunlar arasında, evin köpeğinin pirelenmesi, kar fırtınası nedeniyle bir yere saklanma, tatile çıkma, tatile çıkamama, üniversiteden mezun olma, iş değiştirme, yeni bir eve taşınma ve bir torunun dünyaya gelişi çeşitli nedenler sayılmıştır. Böylesi etmenlerin bir depresyonun gerçek nedeni olup olamayacağı ya da depresyona neden oluşlarının psikodinamik açıklamaları tabii ki tartışılabilir. Ancak bazı psikiyatristlerin de gözlemlemiş olduğu gibi, bu kişilerin hastalık öncesi dönemleri dikkatle incelendiğinde bazı depresyon belirtilerinin önceden de var olduğu fark edilebilir.
Siklotimi
Siklotimik bozukluk en az iki yıl süren sayısız duygudurum dalgalanmalarıyla giden hipomanik belirtileri majör olmayan disforinin izlediği, aradaki normal duygudurum döneminin günler ve haftalar olduğu, ancak iki ayı geçmediği bir durumla karakterizedir. İlk iki yıl boyunca majör depresyon, mani ya da karma dönemin ölçütlerini karlayacak belirtiler bulunmamaktadır. Psikotik bozukluklar ya da madde kullanım gibi başka bir bozukluk belirtilerin nedeni olarak gösterilemez ve bu duruma bağlanan işlevsellik kaybı ve sıkıntının ciddi olması gerekmektedir Siklotimik bozukluk genellikle ergenlikte ya da genç erişkinlikte başlar. Başlangıç yavaş seyirli ve sinsidir. Hastalığın seyri büyük ölçüde duygudurum değişikliklerin sıklığına ve bu değişikliklerin kişinin sosyal ve mesleki işlevselliğine etkilerine bağlıdır. Hastaların bir kısmında anlık değişimler gösteren, hassas ve hiperaktif bir çoklu kişilik yapısı tanımlanabilir. Çoğunlukla bipolar II bozukluğu için risk oluşturduğu kabul edilmektedir. Bir kısım hastada ise majör depresyon ataklarının görülmesi mümkündür. Majör depresif epizodlar öncesinde genellikle hipomanik bir atak vardır ve majör depresyon düzeldikten sonra yine siklotimik belirtiler devam eder. Bipolar bozuklukların ve majör depresyonun eklenmesi tedaviyi güçleştirir. Hastaların yaklaşık %50-75’inin hastalıklarının başlangıcı 15 ile 25 yaş arasında değişebilmektedir. Klinik örneklemde Sosyoekonomik düzeyi yüksek olanlarda daha yaygın olduğu gözlemlenmiştir. Hastaların büyük bir bölümünde psikiyatrik başvurular kişiler arası ilişkiler ve evlilik ile ilgili sorunlardan kaynaklandığı görülmüştür.