Logoterapi ve Varoluşçu Analiz

Yaygın Kaygı Bozukluğu

Yaygın kaygı yaşayan bireyler, gelecekleri, mevcut durumları, maddi sıkıntıları, sevdiklerinin başına gelebilecek olumsuz olaylar ve hayatın diğer yönleri hakkında sürekli kaygılar taşırlar. Bu kaygı, belirli bir tehlike kaynağına bağlı olmadığı için “bağlantısız” olarak adlandırılır ve zaman zaman aniden yoğunlaşabilen bir kaygı duygusu olarak kendini gösterir. Kaygının kaynakları genellikle belirsiz, karmaşık ve örtük niteliklere sahiptir; ancak bu duygular, bireyin tüm yaşamına hâkim olabilir. Bağlantısız anksiyeteye sıklıkla eşlik eden belirtiler arasında, dikkat dağınıklığı, karar vermekte zorluk, aşırı hassasiyet, umutsuzluk, uyku problemleri, aşırı terleme ve sürekli kas gerginliği bulunur.

Bağlantısız anksiyete, kişinin sürekli bir gerilim, üzüntü ve huzursuzluk hissetmesine yol açar. Kaygıdan muzdarip birey, ilişkilerinde aşırı hassas olabilir, kendisini yetersiz hisseder ve kolayca çözüntüye girebilir. Dikkatini toparlayamadığı ve hata yapma korkusu taşıdığı için, karar vermekte zorluk çeker. Bu durum, boyun ve omuz bölgelerinde kas gerginliği, sık idrara çıkma, uyku sorunları ve kötü rüyalar gibi şikayetlere yol açabilir. Ayrıca, sık terleme, soğuk ve ıslak avuç içleri gibi fiziksel belirtiler de görülür. Görünür bir sebep olmaksızın kan basıncı ve nabız hızı artabilir, kalp çarpıntıları yaşanabilir.

Yaygın kaygılı kişi, işleri yolunda gitse bile endişelidir. Belirsiz kaygılar ve genel duyarlık, sürekli sıkıntılı ve tedirgin olmasına, umudunu kolayca yitirmesine yol açar. Büyük güçlükle bir karar verebilse bile, bu kararın sonuçları, yapmış olabileceği yanlışlar ve bunların doğuracağı olumsuz etkiler üzerinde aşırı bir kaygı sürdürülür. Bu insanların üzüntü konusu yaratmadaki hayal güçleri sonsuzdur; bir üzüntü konusu ortadan kalktığı an, yeni bir sorun bulunur ve sonunda çevresindeki kişiler de sabırlarını yitirirler. Üzüntüler gece yatağa girdikten sonra da bitmez. Günlük olaylarla ilgili kaygılara, geçmişte yapılmış yanlışlar ve gelecekte ortaya çıkabilecek güçlükler eklenir. Bu düşünceler sona erip de uykuya dalındığında, silahlı adamlar tarafından kovalanma, yüksek yerlerden düşme, düşmanlardan kaçarken bacakların yavaş hareket etmesi gibi kaygılı rüyalar görülür. Eğer kişi bu duygulardan kurtulabilmek amacıyla aşırı ölçüde uyku ilacı ya da alkol kullanıyorsa durum daha da karmaşıklaşır.

Yaygın kaygı bozukluğu, genellikle bireyin yaşamındaki anlam eksikliğinden kaynaklanabilir. Frankl’a göre, insanlar anlam arayışı içinde olduklarında, zorluklarla daha iyi başa çıkabilirler.

  • Anlam Arayışı: Kaygı, kişinin yaşamına yönelik bir amaç veya anlam bulamamasıyla derinleşebilir. Kişi, hayatının anlamını sorguladığında, bu kaygı daha belirgin hale gelebilir.
  • Sorumluluk: Logoterapi, bireylerin kendi seçimlerini yaparak anlam bulmalarını teşvik eder. Bu, anksiyete ile başa çıkma konusunda bir strateji olarak kullanılabilir.
  • Dışsal Olaylarla Yüzleşme: Anlam arayışı, zorlu durumlarla yüzleşirken bireylerin daha dirençli olmalarını sağlar.

Varoluşçu analiz, bireyin varoluşsal kaygılarına odaklanır ve kişinin yaşamında anlam arayışını önemser. Bu bağlamda, yaygın anksiyete bozukluğu:

  • Varoluşsal Kaygılar: Varoluşsal analiz, insanın varoluşuna dair temel kaygıların (ölüm, özgürlük, anlam arayışı) YAB ile ilişkili olduğunu savunur. Kişi bu kaygılarıyla yüzleşmediğinde, anksiyete artabilir.
  • Özgürlük ve Sorumluluk: Bireyin kendi yaşamını yönlendirme özgürlüğü, bazen ağır bir yük haline gelebilir. Bu özgürlük hissi, karar verme sürecinde kaygıya yol açabilir.
  • Anlam Yaratma: Varoluşçu yaklaşım, bireylerin kendi anlamlarını yaratma süreçlerinde yaşadıkları zorlukların Yaygın kaygı bozukluğunu tetikleyebileceğini belirtir.

Yaygın kaygının tedavisinde psikoterapinin yeri önemini korumaktadır. Ancak böyle bir uygulamada terapist, hastasının korkularının temelindeki nedenleri çok iyi tanımlamak ve kaygının kişilik organizasyonunun hangi düzeyinden kaynaklandığını yada yaşamındaki anlam eksikliğini veya varoluşsal kaygıları belirlemek durumundadır.